Kim bu Faik?
Alaattin Çakıcı'nın yeşil pasaportundaki Faik Meral ismine Ulusal Birlik Vakfı'nın sitesinde rastladık. Milliyet'in kurduğu temasın ardından isim, vakıf uzmanları arasından çıkarıldı
TOLGA ÅARDAN Ankara
Fransa'da MİT görevlisi Yavuz Ataç'tan aldığı kırmızı diplomatik pasaportla yakalanan Alaattin Çakıcı'nın bu kez üzerinden çıkan devlet memurlarına özel yeşil pasaportta kullanılan isim kafaları karıştırdı. Milliyet, pasaportun düzenlendiği Faik Meral'in adına Ulusal Birlik Vakfı'nın internet sitesinde "Vakıf Başkan Vekili" ve "vakıf uzmanı" olarak rastladı. Ancak Meral'in ismi, Milliyet'in kurduğu temasın ardından "vakıf uzmanları" arasından çıkarılırken, "Başkan vekili" titri de "Uluslararası ilişkiler ve Terör Uzmanı" olarak değiştirildi.
İki pasaport var Çakıcı'nın yeni pasaportundaki isim, yine kuşkulu bağlantıları gündeme getirdi. Avusturya'da Çakıcı'nın üzerinden çıkan yeşil pasaportun "Faik Meral" adına düzenlendiği anlaşıldı. Milliyet'in ulaştığı kayıtlara göre, Faik Meral adına iki pasaport var. 1993'te İçişleri Bakanlığı'ndan alınan ilk pasaportun numarası, A serisinden TRA 177081. Bu pasaportun süresi İzmir'de 2002'ye kadar uzatıldı. Bu tarihten sonra İzmir'de "kayıp, çalınma, yıpranma" gibi bir nedenle yeni bir pasaport başvurusunda bulunuldu. Adresi İzmir'de görülen Meral adına yapılan bu başvuru üzerine verilen "TRB 029248" seri nolu pasaporta 2007'ye kadar geçerlilik süresi tanındı. Pasaportun, Alaattin Çakıcı'nın kullanabilmesi için fotoğrafının değiştirildiği ve seri numarasında tahrifat yapıldığı belirlendi.
Gözlüklü fotoğraf Üzerinden 4 bin Euro (yaklaşık 7.2 milyar lira) nakit çıkan Çakıcı'nın, tanınmayı zorlaştırma amacıyla gözlüklü bir fotoğrafı tercih ettiği belirtildi. Kiril alfabesiyle hazırlanmış bir vize de bulunan pasaporttaki ismin "meslek" hanesinde "emekli uzman" kaydının yer alması dikkat çekti. Pasaporttaki kimlik bilgilerinin sahibi Faik Meral'in 1948 Bor doğumlu ve İzmir - Torba nüfusuna kayıtlı olduğu anlaşıldı.
"Çalıntı olabilir" Çakıcı, yakalandıktan sonraki ilk ifadesinde, pasaportla ilgili olarak "Çalıntı olabilir. Bana temin edip gönderdiler" dedi. Milliyet, Meral ismine, İzmir'de faaliyet gösteren "Ulusal Birlik Vakfı"nın internet sitesindeki "uzmanlar" bölümünde ulaştı. Sitenin etkinlikler bölümünde Meral'in "Vakfın Başkan Vekili" olduğu ifadesi yer aldı. Ancak Meral'in ismi, Milliyet'in kurduğu temasın ardından "vakıf uzmanları" arasından çıkarılırken, titri de "Uluslararası İlişkiler ve Terör Uzmanı" olarak değiştirildi. Vakıf Başkanı Dr. Abdullah Manaz, Milliyet ile yaptığı ilk görüşmenin ardından Faik Meral ismini "uzmanlar" listesinden derhal çıkardı. Manaz, Meral için, "Bir toplantıda tanıştık. Ondan sonra davet ettik. Bizim için geçen sene terörle ilgili bir konferans verdi. Ondan sonra görüşmedik yani" dedi. Meral'in isminin neden internet sitesinden çıkarıldığı sorusuna, "Valla, ben rahatsız olduğum için internette vakıf adresindeki ismini kaldırdım. Böyle şeylerle rahatsız olurum, çünkü bizim vakfımız Atatürkçü, laik" karşılığını veren Manaz, şöyle devam etti: "Pasaportunu kaybedip kaybetmediğini bilmiyorum. Yaşını tahmin edemem. Orta yaşlı olabilir. Dışişleri mensubu olabileceğini tahmin ettim, yoksa bir bilgim yok. Daha önce de televizyonlarda konuşmuştu." Manaz'ın tahminine karşın, Dışişleri Bakanlığı'nda Faik Meral adlı birisinin hiçbir zaman çalışmadığı öğrenildi.
Eken'in avukatı kurdu Ulusal Birlik ve Strateji Vakfı, 1995'te Ulusal Birlik için Düşünce Eylem Vakfı adıyla Alaattin Çakıcı'yı MİT'in kullandığını söyleyen Susurluk Çetesi sanıklarından Korkut Eken'in avukatı Önder Barlas tarafından kuruldu. Önder Barlas da Susurluk davasında karar için savunma yaparken, Susurluk sanıklarının "gerçek kahramanlar" olduğunu söylemişti. Bir strateji uzmanı da Meral'in eski istihbaratçı olabileceğini öne sürdü.
-
-
16/08/2004 - ''Susurluk ve dDepderin ilişkiler bariz çelişkiler devletievlet''... Balıkesir'in kendi halinde ilçesi Susurluk'u, ''derin devlet'', ''kontrgerilla ve devlet'' gibi kavramları da kapsayacak tarzda, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki baskı aygıtı olarak devleti tanımlamanın aracı haline getiren olaylar zincirini hepimiz hatırlıyoruz. Burjuva devlet mekanizmasının ne menem bir şey olduğunu en çıplak haliyle gözler önüne seren meşhur ''Mercedes-Kamyon'' çarpışması, ''kim-kiminle-ne işler çeviriyor''un açık bir tablosunu sunmuş, bu tablonun ortaya çıktığı adres, yani Susurluk da olaydaki ''muazzam'' konumundan dolayı devletin yeni ünvanında yer bulmayı hak etmişti.
Ama gelin görün ki, şu depderin ilişkiler, bariz çelişkiler devletinde, ünvandaki adını çok fazla koruyamayacak. Çünkü ne yaşananlar Susurluk'la izah edilebilecek kadarıyla kaldı, ne de depderin ilişkilerin mekanları aynı. Van'dan Milas'a, Malatya'ya, Ankara'ya; içine bakanları, milletvekillerini, Yargıtay başkanını, MİT'i, eski generalleri, belediye başkanlarını, polisi katarak büyüyor da büyüyor tablo.
Önce, ''vatan için kurşun atan, asan, kesen, biçen'', sonra da ''vefasız'' baba istedi diye hapis yatan Korkut Eken bir kez daha çıktı sahneye. Bu görevi de ''alnının akıyla'' tamamlayarak uğurlandı cezaevinden. Bu anlı-şanlı görev adamı için kapıda dillere destan bir karşılama töreni hazırlanmıştı. Hepimiz izledik TV ve gazetelerden. Ama yine de karşılayanlar arasında yer alan eski generallerin gösterdikleri ''baba şefkatini'' anmadan geçemeyeceğiz. Kürt halkına yönelik katliamların, işkencelerin, faili meçhullerin ''esas oğlan''larından Eken'i kaygısız ve korkusuz savundular. Ne de olsa onlara bunların hesabını soracak birileri çıkmayacaktı. Hele biri çıkıp da ağzını açmaya kalksın!
Sonra Van'a çevrildi gözler bir anda. Devletle elele, kucak kucağa mafyaşiretler çıktı sahneye. Yok, bu kez Bucak aşireti değil, bu farklı, eski milletvekillerinden Mustafa Bayram'ın aşireti. Oğlu, Hamit Bayram uyuşturucu ticareti nedeniyle yakalanıp gözaltına alınınca, baba Bayram, diğer kardeş, AKP'den Edremit Belediye Başkanı Hecer Bayram komutasındaki birliğini Van'a yollamış, Hamit'i alıvermişti Emniyet'ten. Eh bu ''acılı baba'' önce olayı yasal yollardan çözmeye çalışmıştı. Samimi arkadaşı bakanları arayarak oğlunu serbest bıraktırmalarını istemiş, ama onlar ürkek davranmıştı. Elinden başka ne gelirdi ki! Kitle eylemlerinde ''kahraman'' kesilen, sokakta gördüğüne gözünü kırpmadan silah çeken polis, hiçbir şey yapmadığı gibi bir de sopa yedi!
Tam bunlar sindirilmek üzereydi ki, Susurluk'un ve sonrası sürecin yüzü gülmeyen ''esas oğlan''ı Çakıcı bir kez daha aldı sahnedeki yerini. Hem de Eken'i de Bayram'ı da geride bırakarak. Öyle burun farkıyla falan da değil hani, resmen beş on boy geride bıraktı. O'nun depderin ilişkileri bir-iki milletvekili, bakan, genaral, polis'i de aşarak MİT'e Yargıtay'a kadar uzanıyor. Hadi ilk saydıklarımız zaten ''kirliliği'' tescillenmiş, neredeyse bu konuda bir ISO standart belgesi alacak mevki ve kurumlardı. Ama Çakıcı'nın depderin ilişkilerinin uzandığı yeni kurumlar burjuva devlet aygıtının en stratejik organlarından: Yargıtay ve MİT.
Olayları şöyle bir hatırlatalım. Her şey Çakıcı'nın 5 Mayıs'ta, eski bir MİT'çinin pasaportuyla çıkışıyla başladı. Bu kullan-at-yenisine bak zincirindeki ilk aşamasını tamamlayan Çakıcı'yı, bir ''temizlik'' kampanyasına malzeme yapmak isteyen devlet, konuyla ilgili soruşturma başlattı. Pek tabii depderin ilişkilerin içinden çıkmak o kadar kolay olmadı. İşin içine MİT; Dışilişkiler Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu'yla, Yargıtay; Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ve Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Yalçınkaya'yla giriverdi.
Kahramanlar, ''efendim şöyleydi de böyleydi'' diye çırpınadursunlar. Onlar Çakıcı ile başlatılan ''temizlik'' operasyonundaki yerlerini çoktan aldılar. Gerçi kolay yutulur lokmalar değiller. Ama depderin ilişkilerin içinden bariz çelişkilere kurban gidecekler. İşçi ve emekçilere karşı esip gürleyen, daha dün emekçi gecekonduları hakkında konuşurken ''gözünün yaşına bakmadan yıkacağız'' diyerek kabaran Kasımpaşalı cep delikanlısı için biraz büyük bir lokma olduğu şüphesiz. Henüz yutamamış olacak ki ağzını hala açamıyor.
Ama ''birileri'' infaz kararını çoktan onayladı. Sahibinin ses teli burjuva medya inanılmaz bir titizlikle ''temizleyin'' demeye başladı. Farklı tonlardan onlarca sesin tek söylediği bu bugünlerde. Ama birisi var ki, dobralığıyla yazımızda yer almayı hakediyor:
''Her ülkenin bir derin devlete ihtiyacı vardır. Her ülkenin gizli kahramanlara ihtiyacı vardır ve devlet bu gizli kahramanları gerektiğinde korumayı bilmelidir. Ama bu ilişkiler hiçbir zaman sıradan ve akılsızca bir seviyeye inmemelidir. Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçışıyla ilgili olaylar ne yazık ki bu seviyeye inmiştir. Başka bir ülkede olsa, bu olay anında parlamentoya getirilirdi. Bunun arkasındaki ilişkiler araştırılırdı. Ama yok. Biz sadece medyayı suçlayıp kendi ilişkimizin üzerine toz kondurmuyoruz.'' (Ertuğrul Özkök, Hürriyet)
Kızıyor Özkök, ama bu ilişkilere, yapılanlara değil, bunların ''akılsız seviye''ye inmesine! Yani ''temizlik'' operasyonunda yeterince gözü kara davranılmamasına. Ona göre ortaya çıkan yeni ilişkeler ''gerektiğinde korunacaklar'' listesinden çoktan çıktılar. Bu titreklik niye?
Burjuva devlet aygıtı, burjuvazinin işçi ve emekçiler üzerindeki baskı ve zor aygıtıdır. Yapıp ettikleriyle bu konumunu sürekli pekiştirmek, güçlendirmek zorundadır. İşte bu nedenle her türlü güç ve zorbalık ilişkisinin de odağındadır. Bu aygıt içerisindeki/üzerindeki konumunu güçlendirmek isteyen burjuvazinin farklı kesimleri arasındaki bariz çelişkiler dönem dönem onları yavrularını yiyen hayvanlara çevirir. Tabii yenilen yavruların yerini alacak, yumurtadan çıkmayı bekleyen yenileri hep vardır. Bu pislik yumağını, kirli ilişkiler ağını ortadan kaldırmanın tek yolu ise kuluçka yatağıyla birlikte burjuvazinin kendisini temizlemek olacak
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
|
|